Forum
=> Daha kayıt olmadın mı?

!FORUMUMUZA HOŞGELDİNİZ!

Forum - Dünden Bugüne Devlet Kavramı Ve İdeal Devlet

Burdasın:
Forum => Mustafa Oğuzhan Çelik'in Köşesi => Dünden Bugüne Devlet Kavramı Ve İdeal Devlet

<-Geri

 1 

Devam->


ADMIN
(şimdiye kadar 10 posta)
19.04.2010 18:36 (UTC)[alıntı yap]
Dünden Bugüne Devlet Kavramı Ve İdeal Devlet

Tarih boyunca insanlar arasında nizamı ifade eden devlet kavramı insanlar yeryüzünde çoğaldıkça bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu ihtiyacın oluşmasıyla birlikte herkesin kafasında farklı devlet anlayışları şekillenmiştir. Devletin amacı nedir? Devlet ne yapmalı, ne yapmamalıdır? Devlet insan için midir, yoksa insan devlet için midir? Gibi sorular çağlar boyunca cevap aranan sorulardır. İnsanlar yeryüzünde var oldukları sürece bir düzene ihtiyaç duyacakları için bu sorular gelecekte de önemini koruyacaktır.
İnsanların ortaya güzel bir eser çıkarabilmeleri için, önce rahat çalışabilecekleri, mutlu olabilecekleri bir ortamda bulunmaları gerekir. Bu müreffeh ortamı sağlamakla birinci dereceden yükümlü kurum devlettir. Yani devletin en önemli görevi insanların refahını sağlamaktır. Dolayısıyla devlet insan içindir. Refahı sağlamak içinse devletin yapması gereken en önemli şey toplum içinde adaleti sağlamaktır. Devlet, bünyesinde yaşamını sürdüren her bireye eşit haklar tanımalıdır ve toplum içindeki huzuru korumak için hem iç, hem de dış tehditlere karşı, silahlı ya da silahsız her türlü önlemi almalıdır.
Günümüzde doğu toplumlarının özellikle de Türk toplumunun en büyük problemlerinden biri devlet kavramını doğru anlayamamaktır. Devlet insanlar arasında adaleti ve huzuru sağlamak için mutlaka olmalıdır ama bu kesinlikle devletin insanlar üzerinde baskı kurabileceği anlamına gelmez. Türk toplumunda sıkça kullanılan devlet baba tabiri, devletin vatandaşlarına bir baba şefkatiyle bakması, onların refahını sağlamak için her türlü güçlüğe göğüs germesi şeklinde anlaşılırsa doğru bir tabirdir. Fakat devlet ne yaparsa yapsın körü körüne itaat etmek şeklinde anlaşılırsa toplumun, çobana itaat eden koyun sürüsünden farkı kalmaz. Devletin koyduğu hükümleri Allah’ın hükümleriymiş gibi eleştirilmez ilan edersek, lâfzen söylemesek de Allah’ın yanına bir ilah daha koymuş oluruz. Dolayısıyla Kur’an’ın özü olan tevhid ilkesini inkâr etmiş oluruz. Çünkü kelime-i tevhidde “Allah’tan başka ilah yoktur” (lailahe illallah) deniliyor. “Allah ilahtır” denmiyor. Bu sözle birlikte Allah’ın yanına başka ilahlar koymanın, “panteon” yani bir ilahlar parlamentosu oluşturmanın önü tamamıyla kapatılıyor.
Türk toplumunda devletin yaptıklarını sorgulama bilinci yerleşmeden tam manasıyla bir ilerlemeden söz edilemeyeceği kanaatindeyim. Bu konuda ne yazık ki batı bizden daha sorgulayıcıdır. Mesela, Amerikalı bir asker öldüğünde, annesi “Benim oğlum neden öldü?” diye sorabilmektedir. Ama bizim ülkemizde bir şehit cenazesinde şehit annesi “Vatan sağ olsun.” Deyip geçmekte, oğlunun ne uğruna şehit olduğunu sormamaktadır. Buradan “Vatan sağ olsun.” Demenin yanlış olduğu sonucunu çıkarmak kesinlikle kasıtlı bir davranıştır. O şehit analarının duygularının saflığından en ufak bir şüphem yok. Lakin birileri çıkıp bu askerlerin neden şehit olduğunu açıklamalıdır. Bunun içinde şehit anası “Vatan sağ olsun da benim oğlum neden sağ değil?” diye sormalıdır. Bu tip bir sorgulamayla devlet büyükleri her an denetlendiğini hisseder, yaptığı her şeyi vatandaşa hesap verme kaygısıyla yapar. Hülasa her politikacı halka hesap verme kaygısında olmalı, halk da devleti yöneten ve yönetme iddiasında olan herkesten hesap sormalıdır.
Allah’ın dini İslam da devlet realitesini reddetmez. Ancak ideal devlet düzenini zulümle mücadele ve adalet çerçevesinde oluşturur. Kur’an’da Kehf Suresi 84 ve 98. ayetler arasında bulunan Zülkarneyn kıssasında devletin görevleriyle ilgili çok önemli mesajlar verilmektedir. Bu kıssada Zülkarneyn adlı bir kraldan bahsedilir. Kıssa özetle şu şekildedir:
“Onun iktidarı için yeryüzünde uygun bir zemin hazırladık ve ona eşyanın yasalarıyla uyumlu araçların bilgisini bahşettik; o da kendisini amacına ulaştıracak bir araca başvurdu. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca orada bir yerleşik topluluğa rastladı. Biz “Ey Zülkarneyn!” dedik, “Onları ister cezalandır, ister iyi davran. Dedi ki: “Kim zulmederse iyi bilsin ki o bu dünyada günü gelince azabımıza mahkûm olacaktır, en sonunda Rabbine döndürülecek ve Allah ahirette onu da görülmemiş bir azaba uğratacaktır.” Sonra o yeni bir yere yöneldi orada kendileri için güneş ışığından başka bir örtü takdir etmediğimiz bir toplulukla karşılaştı, onların yaşam tarzı da işte böyleydi. Yeniden kendisini amacına ulaştıracak bir yere yöneldi. Nihayet iki set arasına ulaştığı zaman, onların arasında yaşayan bir topluluğa rastladı, konuştuğu dilden pek anlamıyorlardı. “Ey Zülkarneyn!” dediler. “Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyor; onlarla bizim aramıza bir set yapman karşılığında sana bir bedel ödememize ne dersin?” Şöyle cevap verdi: “Rabbimin bana verdiği imkân daha değerlidir. Haydi sizler bana iş gücüyle yardımcı olun da sizinle onların arasına bir set yapayım. Nihayet iki dik yamaç arasındaki boşluk doldurulup düz hale gelince onlara “Körükleyin!” dedi. Sonunda demir akkor halini alınca “Onun üzerine dökmek için bana bakır getirin” dedi. Evet… Artık onların düşmanları ne onu aşabilirlerdi, ne de onda bir delik ve gedik açabilirlerdi. Zülkarneyn dedi ki: “Bu Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaat ettiği zaman geldiğinde, onu yerle bir edecektir, zira Rabbimin vaadi mutlaka gerçekleşir.” (Kehf,84-9
Kıssada Zülkarneyn gittiği birinci yerde günahkâr bir toplumla karşılaşıyor ve onlardan zulmedenlerle mücadele ediyor, kalanları ise Rabbine havale ediyor. İkinci yerde doğayla iç içe ilkel bir topluluk ile karşılaşıyor ve bunlara müdahale etmiyor, kendi yaşam tarzını dayatmıyor. Üçüncü yerde ise zulme uğrayan bir topluluğu zalim kuvvete karşı korumak için set yapıyor. Ayrıca ödenmek istenen vergiyi de “Rabbimin bana verdiği imkân daha değerlidir.” diyerek reddediyor. Bu kıssada devlet yönetiminde söz sahibi olan herkese ideal devlet düzeninin sırları açıklanmaktadır.
Yine Kur’an’da Nisa Suresi 58. ayette geçen: “İnsanlar arasında hükmedecek olursanız adaletle hükmetmeniz emrediliyor” ibaresi de devlet yönetiminin esaslarındandır.
Bu ayetler çerçevesinde düşünecek olursak devletin görevlerini şu üç maddeyle sıralayabiliriz:

1: Zulümle mücadele etmek. Zulme uğrayan bir topluma asli amaç vergi olmadan Allah rızası için yardım etmek.
2: Vatandaşların yaşamına müdahale etmemek ve belli bir yaşam stilini dayatmamak
3: Adaletle hükmetmek

Halkın görevi ise devletin bu görevlerini yerine getirip getirmediğini denetlemektir. Bunun için de devleti kutsayan, eleştirilmez kabul eden mantığın yerine devletin yaptıklarını sorgulayan mantığın yerleştirilmesi şarttır.

Mustafa Oğuzhan ÇELİK
Hasso
(şimdiye kadar 3 posta)
19.04.2010 18:42 (UTC)[alıntı yap]
Oğuzhan Seni Gerçekten Kutluyorum Çok Güzel Bir Yazı Olmuş...Ayrıca Bunları Bizlere Taşıyan Sayın Dostum Onur'a da Buradan çok Teşekkür Ederim...
ADMIN
(şimdiye kadar 10 posta)
19.04.2010 18:44 (UTC)[alıntı yap]
"Hasso" yazdı:
Oğuzhan Seni Gerçekten Kutluyorum Çok Güzel Bir Yazı Olmuş...Ayrıca Bunları Bizlere Taşıyan Sayın Dostum Onur'a da Buradan çok Teşekkür Ederim...


Ne demek Kardeşim lafı bile olmaz oğuz böyle güzel yazdıktan sonra ben her zaman aracı olmaya razıyım yeterki birileri bunları okuyup birşeyler çıkarsınlar...Saygılar



Bütün konular: 8
Bütün postalar: 15
Bütün kullanıcılar: 4
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
SAAT
 
Haber Hattı
 
 
 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol