Forum
=> Daha kayıt olmadın mı?

!FORUMUMUZA HOŞGELDİNİZ!

Forum - Ordu Göreve!

Burdasın:
Forum => Mustafa Oğuzhan Çelik'in Köşesi => Ordu Göreve!

<-Geri

 1 

Devam->


ADMIN
(şimdiye kadar 10 posta)
07.09.2010 13:50 (UTC)[alıntı yap]
Ordu Göreve!
Cumhuriyetin kuruluşundan beri halkın sözü sürekli darbelerle kesildi. Bir takım kimseler o dönemden beri halkı aşağılama havalarındaydılar. Ne de olsa Türkiye için en doğrusunu onlar düşünüyordu, en iyisini onlar bilirdi. On yılda bir belini doğrultan Türkiye sırtına inen bir postal darbesiyle yeniden darmadağın oluyordu. Ve bugün geriye dönüp baktığımızda yakın tarihimiz –başarılı ya da başarısız- darbe girişimleriyle, muhtıralarla doludur. Türkiye Cumhuriyeti tarihi ne yazık ki darbeler ve muhtıralar tarihi haline gelmiştir. Her darbeden sonra kaybeden halk, kazanansa halkın kaybetmesini, ülkenin kaybetmesini isteyenler olmuştur.
Darbeler her türlü hukuksuzluğun hukuki görülebildiği bir başıbozukluk, bir cinnet halidir. Bu cinnet öyle bir hale gelmiştir ki 12 Eylül 1980 darbesini yapan general, adaletli (!) davrandığını gösterebilmek umuduyla “Bir sağdan, bir soldan astık” diyebilmiştir. Ayrıca yine 12 Eylül’den sonra idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun daha sonra “idam edildiği davadan beraat etmesi” de darbe dönemlerinde nasıl bir akıl tutulmasının yaşandığını çok acı bir biçimde gösteriyor.
Ülkemizdeki darbelerin dışarıda planlanmış olduğu kanaatindeyim. Nitekim CIA Ortadoğu İstasyon Şefi Paul Henze’nin 12 Eylül 1980 günü dönemin ABD başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı.(our boys did it)” diyerek darbeyi muştulaması bunun en kuvvetli delillerinden biridir. Ancak bu yazıda dış odaklara fazla değinmeden ülkeye bu acı anıları yaşatanları içimizde arayacağım.
Kanaatimce darbelerin içimizdeki en büyük sebebi askeri burjuvazinin vazifesini yapmaktan çok durumdan vazife çıkarmaya çalışmasıdır. Askeri burjuvazi, TSK’yı bir siyasi partiymişçesine siyasete sokmaya çalıştı. Bunda ne yazık ki başarılı da oldular. Ve maalesef TSK Türkiye’nin en büyük siyasi öznesi haline geldi. Bu konuda İlhami Güler’in şu tespiti son derece yerindedir:
“Seksen küsur yıllık uzun bir zaman dilimine rağmen, Türkiye Cumhuriyetinin Batı standartlarında bir demokrasi ve hukuk devleti kuramamasının önemli nedenlerinden biri, yüksek askeri bürokrasinin kendini Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasçısı ve tabiri caiz ise ‘ehl-i beyti’ olarak görüp, devletin esas sahibi psikolojisiyle –zira sivillere güvenmemektedir- onun dış ve iç politikalarını sürekli olarak etkin bir şekilde belirlemiş olmasıdır.”
TSK’nın içinde uzun yıllardır siyasetten ekmek yemiş kimseler, ordunun sadece ve sadece görevini yapmasını kendilerine yedirememektedirler. Bu manada tam anlamıyla bir demokratik yönetimi içselleştiremedikleri açıktır. Ordunun vazifesini yapmasını sanki bir yetki düşüşü olarak görüyorlar. Ancak dünya üzerinde halk iradesiyle yönetilen hiçbir ülkede ordu siyasetle bu kadar iç içe değildir. Demokratik sistemin gereklerine göre Emniyet Teşkilatı ülkenin iç güvenliğinden sorumluyken TSK da dış güvenliğinden sorumludur. Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin 87 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir Emniyet Genel Müdürünün ülke siyasetiyle ilgili –iyi yahut kötü, doğru ya da yanlış- bir açıklama yaptığı vaki midir? Hal böyleyken ülkenin dış güvenliğinden sorumlu Genel Kurmay Başkanlarının gelenek haline getirdikleri, siyasetçiden çok siyaset yaptıkları ve medyamız tarafından da gökten vahiy inmiş gibi verilen basın toplantılarını, muhtıraları, darbeleri nasıl açıklayabilirsiniz? Ama maalesef ülkemiz insanlarına ilkokul sıralarından itibaren tekdüzelik ve dogmatik kabuller enjekte ediliyor. Asker ya da sivil bazı kimseler la yüsel (sorgulanamaz) ilan edildiği anda problemler başlıyor. Demokrasi ülkenin tüm fertleri tarafından içselleştirilemedikçe, herkes kendi hak ve hürriyetlerinin bilincinde olmadıkça da bu problemler kolay kolay çözülecek gibi görünmüyor.


İşte demokrasiyi kabullenemeyen, demokrasiyi de cumhuriyeti de biz cumhurdan daha iyi biliriz diyen zihniyet birkaç yıl önce yeniden Türkiye’yi darbe şartlarına çekmeye çalıştı. Buna hep birlikte şahit olduk. 2004 yılında iki tane darbe tehlikesi atlattığımızı sular durulduktan sonra öğrendik. Ama artık durum değişecek, değişmek zorunda! Eğer bu ülke daha da demokratik olma iddiasındaysa halk iradesine herkes saygı duymak mecburiyetindedir. Sonucu ne olursa olsun.
Kanaatimce ülkenin yeniden darbe şartlarına çekilmeye çalışıldığı dönemlerde meydanlarda gördüğümüz, bazı darbe heveslileri tarafından kullanılan “Ordu göreve!” sloganının yeniden irdelenmesi gerekmektedir. Zira ordunun görevi nedir? Önce bunu sorgulamak gerekir. Ordunun görevi Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini sağlamaktır. Halkın yerine, halka rağmen kararlar vermek ve bunu dayatma yoluyla uygulamaya koymak asla değildir.
Ordunun görevinin bilincinde olarak, aşk ile şevk ile yineliyorum:
“Ordu göreve!”


Mustafa Oğuzhan Çelik

7 Eylül 2010



Bütün konular: 8
Bütün postalar: 15
Bütün kullanıcılar: 4
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
SAAT
 
Haber Hattı
 
 
 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol